Üşüdüm. Ne ara soğudu havalar. Artık çıkarmalı kışlıkları. Hırkamı aldım dolabın nadiren açtığım sol yanından.
Cama vuran damlaların sesleri, kaçışan, bağrışan çocuklar. Daha demin yandaki inşaatın arsasında misket oynuyorlardı. On beş katlı apartman bitip de bahçesi duvarlarla çevrilinceye kadar oyun bahçesi. En çok da hafta sonları geliyorlar. Çocuk sesleri de gidince pazar kasveti iyice bastı yağmurla birlikte. Balkondan sandalyemi içeri aldım. Çayım da bitmişti zaten. Sohbetlerimize eşlik eden ince beller kırıldı çoktan. Son kalan çay tabağı da küllük görevinde, onun da kenarı çatlamış. İçinde izmaritler, biraz da su.
Hatırlar mısın bu eve ilk taşındığımız günü? Karşı komşumuz Zarafet Hanım bir kâse çilek ve erik getirmişti. Ben çilekleri yemiştim, sen de erikleri. O da yok artık. Geçen bahardı. Sabaha karşı gök gürledi. Ardından yağmur indirdi. Aynı bugün. Yatağın içinde iyice büzüştüm. Elektriklerin gittiğini saati göremeyince anladım. Hani şu vitrinde günlerce bakıp sonunda bir heyecan aldığımız alarmlı radyonun saati. Artık alarm kurmuyorum. Perdeler eskidi, gün doğarken süzülüyor içeri sessizce, uyanıyorum. Bir de her gece mutlaka çişe kalkıyorum. Gözüm saate kayıyor. ¨Dört olmuş,¨ diyorum, uyuyorum yine. O gece, kaçtı bilmiyorum, bir gürültü geldi Zarafet Hanım’ın evinden. Kalktım, hırkamı aldım sandalyeden. Çekmecede feneri buldum el yordamıyla. Çaldım kapısını ikirciklenerek. Açan olmadı. Bir daha da hiç ses gelmedi. Sadece evi boşalttıkları gün. Hâlâ boş ev.
Canım çilek istemiyor epeydir. İstesem de param yetmez. Emeklilikle birlikte zor getiriyorum ay sonunu. Bir şey aldığım yok. Ne severdin yeni şeyler almayı bana. Elbiseyse giymemi ister, bakardın uzun uzun. Yemeğe giderdik hafta sonları. Rakıları tokuştururduk deniz kenarındaki salaş balıkçıda. Kapandı orası da. Zaten dışarı çıkmıyorum pek. Azcık keyfim varsa, ucundan güneşi gördüysem, akşamları bir sandalye atıyorum balkona. Elime gelen ilk bardağa biraz rakı, bol buz. Biraz da beyaz peynir. Tek lüksüm sigara. Doktor kızıyor ama. Gitmeyeceğim artık.
Balkonun açık kapısından yağmur damlaları içeriye giriyor. Yerdeki parkeyi, sonra da kilimin ucunu ıslatıyor. Seyyar satıcıdan almıştın faraş ve el süpürgesiyle birlikte. O gece Zarafet Hanım’ın karanlıkta düşerken tutunduğu masa örtüsüyle tuz buz olan sürahi ve bardakları süpürdüm onlarla. Süpürürken çok ağladım. Faraşı ve süpürgeyi de cam kırıklarıyla attım. Kırılan, bozulan, işe yaramayan her şeyi attım. Yerine yenisini koymuyorum. Eksiliyorum git gide.
Seçil Erginler
24 Nisan 2023, İstanbul
Comentários